8.12.10

Kasım'ın birikmişleri

Türkiye'ye gittim geldim, iyi güzel aile arkadaş hatrırı sordum, iş güç hallettim. Hadi döndüm Los Angeles'a, toparlandım, jetlagi atlattım, doğum günü kutladım, Şükran Günü, o günü bu günü derken Takıntılı Salı'nın başında duran kimse yok! E blog kendi kendini yazmıyor ki. Bu ihmalkarlığı ne zaman telafi etmeye kalksam, bir türlü elim gitmedi. Erteledikçe erteledikçe erteledikçe erteledim ve işte bu güne geldik. Şu anda bir solukta birikmiş takıntılıkları vicdanımdan atıp rahatlayacağım ve normal düzene Salı günleri Takıntılı Salı'yı yayınlamaya devam edeceğim.

GEZME GÖRME İSTANBUL

Los Angeles'ın güneşli havasını direk bavulla yanımda getirmek suretiyle, 2.5 haftalık Türkiye zamanını yazı kıskandıran güzel havalarla geçirdim. Öncesinde yaptığım atkı, kaban,  yün içlik, kilotlu çorap tarzı hazırlıklar ise bavulda yer kaplamaktan başka işe yaramadı. Hele ki yeni adet, havayolları bavul hakkını tek bir taneye düşürmüşken. Ama canıma minnet öyle güzel geldi ki İstanbul'umun havası.

Bir öğle vakti Moda'dan tutmayın atıcam kendimi dedirten gümüş rengi Marmara

Ortaköy'den güneş altın gibi batarken, Boğaz bakır gibi kaynarken.

GEZME GÖRME ÇANAKKALE

Geçen sene zeytinler küsmüş ama bu mevsim coşmuşlar. Önce Küçük Anafarta'dan nabzı aldım: Öyle böyle değil ağaçlar artık zeytinleri taşıyamıyorlarmış. Zeytinleri toplamaya işçi yetişmeyecekmiş. Ta Mart ayına kadar toplayacaklarmış. Kasım ayında yeşiller, çizmelik ve kırmalık zeytinler toplanacak, sonra sele zeytinleri ve en son salamuralıklar zeytinyağlıklar toplanacakmış. Ben de iki arada bir derede annemin memleketi Geyikli'de zeytin işine soyundum.


Bahçemizdeki 2, 3 ağaçtan çizmelik ve kırmalıkları topladık. Daha Kasım'ın başında bütün yeşil zeytinler almış yürümüş kızarmaya başlamıştı.

Sele zeytinlik siyahlar erik gibi kocaman kocaman etli etliydi.



2 saat içinde iki sepet zeytin topladıktan sonra zeytin toplama işinin inceliklerini öğrendim. Ağaçtan düşen tek bir zeytin bile ziyan edilmezmiş. İri ve dolu dolu olan yeşiller çizmelik, minik minikler kırmalık, ezik, kurtlu, çürümüş gibi olanlar da zeytinyağlık ayrılırmış.

Sepetteki zeytinlerin çizmelik olanlarını ayırdık, tek tek jiletle çizdik. Biraz boynumuz tutuldu ama değdi, bütün sene bol bol yetecek kadar zeytinimiz oldu!

GEZME GÖRME BODRUM
İstanbul, Çanakkale bir yana, Bodrum'da, Ege'nin tam anlamıyla burnunun dibinde yaptığım kahvaltının üstüne yoktu.


Burası Hollywood değil, ama Hollywood'u kıskandırabilecek tek yer!
MODA BODRUM'UN İNCİLERİ

Hem adetten hem mecburiyetten giyim kuşam üzerine yorumlarımı yazmam gerekiyor. Türkiye'ye gittiğimde hiç alışveriş yapmayacağım, kıyafet falan hiç bir şey almayacağım, yeteri kadar var derken, orucumu Bodrum'da bozmak mecburiyetinde kaldım. Yani çok büyük de birşey değil alt tarafı bir çift küpe aldım. Ama bu küpeleri toplayıp poşet poşet götürmemek için zor tuttum kendimi.
Hayır aslında öyle çok acayip bişey değiller aslında. Ama tuhaf bir çekim hissettim. Karşı koyamadım kendilerine.





TAKINTILIYIM.COM'dan SEÇME TAKINTI


Takıntılı Salı tembellik yapmış olabilir ama Takıntılıyım'ın takıntılılarının elleri neyseki bu bir aylık dönemde boş durmamış. Birikmişlerden favorilerimi hemen paylaşıyorum.


Takıntılı EYDENISE'den SES
Dışarıda takıldığım bir ortamda, abimin evinde, arkadaşlarımın evlerinde,hatta evim dışındaki her yerde tuvaletteyken ses çıkarmaktan ( hangi büyüklükte olsun ihtiyacımı görürken herhangi bir ses) korkarım, nefret ederim. hiç rahat olamam bu yüzden. çok doğal birşey aslında eh tuvalet bu sonuçta ama nedense hiç rahat değilim bu konuda. sanki çıkınca biri ayıplayacakmış gibi geliyor. birde bununla bağlantılı olarak sıra beklenen tuvalete giremem. tuvalette yerde ve klozette birşey varsa(saç bile olsa) o tuvalete giremem.
ayrıca eğer pırt sesine benzer bir ses çıkarırsam ( ayakkabılarımla, deri koltuğa oturduğumda vs.) hemen " ahahah ayakkabılarım sıkmaya mı başladı bak çok yürümüşüz ses çıkarıyo" , " şu koltuklar da hep böyle sesler çıkarıyo ahahah" veya " ah çok acıktım midemden sesler geliyo" gibi açıklama yaparım ki yanlış anlaşımasın.


Takıntılı UFAKVIK'tan SÜNGERİN HAKKI ÜÇTÜR
Bulaşık yıkarken kullandığım süngeri üç yıkamadan sonra kullanamıyorum.Üçüncüden sonra sanki o süngerle klozet falan temizlemişim,küvet ovmuşum ya da üzerine işemişim gibi hissediyorum.Güvenemiyorum temiz kaldığına,yeterli hijyeni sağladığına.Toprağa sürüp teyemmüm yapsam bardaklara, tabak çanaklara daha iyi.Değiştirmem lazım anında.Ee biraz da yeniliklere açık olmak lazım aslında. Değil mi?


Takıntılı UFAKVIK'tan (çünkü çok bomba takıntılar yazıyor) OYUN
Sosyal paylaşım sitelerindeki o dandik oyunlar var ya.Hani bir dönem bir tanesi meşhur oluyor,tüm dünya oynamaya başlıyor,gece gündüz demeden,saat kaçmış dinlemeden kalkıyor deli gibi kasıyor,iki ay sonra da sıkılıp oyunu bırakıyor.İşte bende bu tarife uyan tiplerdenim.Sabrım maksimum iki ay.Sonra "Aman bea başlarım oyununa ben profil fotosu değiştireyim,enteresan iletiler yazayım,'ciks' videolar paylaşayım da 'layk'ım artsın." moduna geçiyorum. Tek sorun şu.Uygulamalarımdan silemiyorum. Neden mi? Ya bir daha meşhur olursa o oyun.Ya bir daha popülerlik kazanırsa.O kadar 'level' atlamışsın,para biriktirmiş oyunda belirli bir yere gelmişsin.Silip heba mı edeceksin bütün emekleri. Olmaaaazz.Dursun bir köşede.Arada hala oynayan arkadaşlarından gelen hediyeleri reddeder inatla senden hediye istemelerini bekleyerek geldiğinde "puhaha yok sana hediye yürü git" falan dersin,eğlenirsin.Zararı yoksa kalsın yerinde.İyi böyle bence...

No comments:

Post a Comment